ABDULLAH YİĞİT-İSTANBUL
Sosyolog Batuhan CEVAHİROĞLU bu haftaki yazısında Corona Virüsü sebebiyle yaşamış olduğumuz olayları ele alarak bakış açısıyla değerlendirmelerde bulunmuştur.
Bir süre önce Çin’de başlayıp daha sonra kısa bir sürede tüm dünyayı etkisi altına alan Corona Virüsünü endişe içerisinde takip ettik.
Ülkemizin almış olduğu önemli tedbirler doğrultusunda Virüsü en geç kapan ve en az zarar gören ülkeler arasındayız, umarım en az kayıpla da evreyi atlatabiliriz. Tabi temennimiz hiç uğramamasıydı lakin bu bela öyle bir bela ki zannedersem dünya üzerinde her yerde kendini göstermeye devam edecek. Salgın hakkında birçok konuşulan konu ve yazılan birçok senaryo var. Her ne olursa olsun yaşanmışlık adı altında bu olay acı bir gerçek olarak hafızalarımızdan silinmeyecek nesilden nesile de böyle aktarılacaktır.
Sebebi her ne olursa olsun kaderimize yazılanı yaşıyoruz ve yapmamız gereken dikkat etmek, temiz olmak, daha doğrusu devlet büyüklerimizin virüsten kendimizi koruyabilmemiz için açıklamış olduğu 14 kuralı eksiksiz ve hatasız bir şekilde yerine getirmektir. Zaten işin özü ‘Tedbir bizden takdir Allah’tan’ değil midir? Bu saatten sonra virüs gerçeğini değiştirmemiz imkânsız. Peki ülkemize geldiğinden bu yana neler yaşıyoruz, ne hissediyoruz ve bizim bu yaşadıklarımızdan çıkarmamız gereken ders nedir? Atalarımızın söylemiş olduğu o yerinde sözlerden olan ‘Bir musibet bin nasihattan iyidir’ perspektifinden bakarsak aslında bir yerden yakalayabiliyoruz.
Ben 30 yaşındayım ve özgürlüğümün anlamını vatani görevimi yerine getirmek üzere gitmiş olduğum asker ocağında kavradım. Neydi özgürlük? Gezebilmek, alışveriş yapabilmek, ailenle dışarda vakit geçirebilmek, işine gidebilmek, canım bugün toplu taşımayı kullanmak istiyor deyip dolmuşa binmek… Aslında şu günlerde yapmak isteyip de yapamadığımız onlarca veya yüzlerce eylem diyebiliriz. Varmak istediğim yer, bu salgın olmadan önce hayatımızı yukarda saydığım eylemleri yerine getirerek devam ettirirken özgürlüğümüz kısıtlanıyor diyenlerin aslında haddinden fazla özgür davranmasınadır.
Paradigmamızı değiştirecek olursak yapmış olduğum analizlere dayanarak yazmış olduğum bu yazımda şunlara da yer vermek istiyorum. Dolmuşa, taksiye, otobüse, lokantaya, markete kısacası bütün esnaflarla yapmış olduğum diyaloglar sayesinde birkaç kıssa edindim kendime. Hepsinin işlerin kötülüğünden, paranın olmadığından, paranın yetmediğinden, gelirin gideri karşılamadığından bahsettiği uzun bir süreç yaşadım.
Hangisine nasıl gidiyor, işler nasıl diye sorsam hepsinden hiç tadı yok ne olacak böyle sonumuz diye cevaplar aldım. Şükrün iyice zayıfladığı, elimizde bulunan imkanların kıymetini bilmediğimiz bu dönemlerde böyle bir vakanın yaşanması sonucu görüyoruz ki hiç tadı olmayan günler böylesi günlermiş. Elbette beterin beteri vardır derler şu gördüğümüz günden de geri kalmayız umuduyla yazıyorum. İnsanların sokakta rahat rahat dolaştığı, alışveriş yapabildiği, alabildiği ve satabildiği günlerin ne kadar bereketli günler olduğunu net bir şekilde görüyoruz. O yüzden imkanların içerisinde imkansızlıklardan bahsetmek hiçte etik değil.
Değerli vatandaşlar yazmış olduğum yazından bugünleri savunduğum anlamını çıkarmayın. Rabbimden tek dileğim başta ülkem olmak üzere tüm insanlığın bu virüs vakasından tez zamanda kurtulmasıdır. Bu benim bakış açım, böyle düşünmeyi kendime bir borç biliyorum.
Nihayetinde Müslümanız Elhamdülillah ve her şeyin Allahtan geldiğine inanırız. İnanıyorum biz güçlü bir milletiz bunun da üstesinden Rabbimin yardımıyla geleceğiz İnşallah diyor hepinize sağlıklı günler diliyorum.