İyilik ve kötülük arasındaki mücadeleyi, kişisel büyümeyi ve anlayışın kazanılmasını masalsı bir atmosferle anlattığım masalım “Şifacı Maviş” sizlerle…
Çatışmalar insanı büyütür. İçinizdeki iyinin içinizdeki kötüyü dönüştürmesi ve bu ikilinin birbirini anlayışla kucaklaması dileklerimle…
Karakterlerimi takip edin ve daha fazlası için “Masallarla Yolculuk” kitabımı edinin.
Şifacı Maviş
Bir varmış bir yokmuş, uzak diyarlarda Maviş isminde bir kız yaşarmış. Maviş ailesinin ve dağların neşe kaynağıymış. O güldüğünde ağaçlar güler, hüzünlendiğinde nehirler tersine akarmış. Masmavi bir gökyüzü altında dünyaya gelen Maviş’e, annesi ismini bu yüzden koymuş; gökyüzünde tek bir bulut bile olmadığından. Maviş’in sesi öyle güzelmiş ki ne zaman şarkı söylese bulutlar dağılır, güneş parlar, nehirler coşarmış. Annesi Maviş’i her dinlediğinde büyülenir, “Canın sıkıldığında sesinin sihrini kullan.” dermiş. Gel zaman git zaman Maviş büyümüş; tupturuncu, lüle lüle saçlarını savura savura ufacık ayaklarıyla tırmandığı dağlarda şimdi şifacılık yapmaktaymış. Maviş’in dağlarda topladığı otlarla yaptığı ilaçlar kullananlara öyle iyi geliyormuş ki kulaktan kulağa yayılmış, ona en uzak diyardaki Kraliçe’nin kulağına kadar ulaşmış. Kraliçe buna çok sinirlenmiş. Nasıl olur da böyle sıradan bir ailenin kızı şifacı olurmuş. Nasıl olur da bu kızın ismi Kraliçe’nin ismiyle yarışacak hâle gelirmiş. Kraliçe, askerlerini Maviş’in yaşadığı dağlara göndermiş. “Hemen!” demiş “Onu buraya getirin ve sarayımın bahçesine yaptığım kuleye hapsedin.”. Askerler Maviş’i bulmuş, tutuklayıp sarayın bahçesindeki kuleye hapsetmişler. Kraliçe her gün Maviş’in yanına gitmiş ve şifalı tariflerini sormuş. Maviş de Kraliçe her geldiğinde tarifleri bir bir vermiş ve sabırla kurtulacağı günü beklemiş. Ümidini hiç kaybetmemiş. Maviş kurtulacağı günü sabırla bekleyedursun, Kraliçe tariflere uygun otları toplatmak için askerlerine çoktan emir vermiş. Askerler büyük bir dikkatle günlerce dağlarda şifalı otları toplamışlar, Kraliçe’ye sunmuşlar. Hepsinin toplandığından emin olan Kraliçe bu kez de tarifleri yaptırmak için aşçılarına emir vermiş, aşçılar tarifleri bire bir yapmak için kolları sıvamışlar. Kremleri, Kraliçe’nin ağrıyan yerleri için ayrı, daha güzel olması için yüzüne ayrı olmak üzere çeşitli şekilde hazırlayıp Kraliçe’ye sunmuşlar. Sonunda kremleri eline ulaştığı için sevinen Kraliçe bir güzel sürüp sürüştürmüş ama iyileşip güzelleşeceğine yataklara düşmüş, her tarafı kabarcık kabarcık olmuş. Yatağında ateşler içinde yatarken askerlerine, Maviş’i hapsolduğu yerden çıkarmalarını ve huzuruna getirmelerini söylemiş. Maviş ayağına gelince, yatağında uzandığı yerden Maviş’e sormuş. “Neyi eksik ettim de tarifler tutmadı? İyileşeceğime kötü oldum, bana bilerek yanlış tarifler mi verdin?” Maviş duyduklarına çok şaşırmış. Kraliçe hakikaten de çok kötü görünüyormuş. Çok geçmeden çaresizlik içinde olan Kraliçe, Maviş’e doğru tarifleri vermesi için yalvarmaya başlamış. Maviş de hayretler içinde, ona doğru tarifler verdiğini, isterse bunu kanıtlayabileceğini, otları toplarken askerlerin tarif defterini kontrol edebileceğini söylemiş. Vakit kaybetmeden askerlerin gözetiminde otları toplamış ve yine askerlerin gözü önünde karışımları hazırlayıp Kraliçe’ye sunmuş. Kraliçe kullanır kullanmaz hızla iyileşmiş ve şaşırarak bunun nasıl olduğunu, neyi eksik yaptığını sormuş. Maviş, Kraliçe’yi otları bir gün beraber toplamaya davet etmiş. “Hem neyi eksik yaptınız onu görürüz hem de benim neler yaptığımı görürsünüz.” demiş. Kraliçe teklifi uygun bulmuş. Kendi gözleriyle de görmek istemiş. Bir sabah erkenden düşmüşler yollara, tırmanmışlar dağlara, Maviş başlamış otlarını toplamaya. Aaa! O da nesi? Maviş otları toplarken şarkı söylüyor, o şarkı söyledikçe otlar dans ediyormuş. İşte Kraliçe o zaman anlamış ki keramet otlarda olduğu kadar Maviş’in sesinde. Kötü kalpli olduğunu anlamış, pişman olmuş, dersini almış, Maviş’i de ait olduğu dağlara bırakmış.