Yılların eskitemediği ünlü ozan Selda Bağcan Alev Gürsoy Cimin ile geçmişten geleceğe harika bir söyleşiye imza attı. Bazen hüzünlendiren bazen güldüren bazen de düşündüren Bağcan, Golden Palm Temmuz sayısına çok özel açıklamalarda bulundu.
-Bir ömür boyu halk için söylediniz… Şimdi de bir vakıf kurdunuz. Neydi amacınız?
“Bu yıllardır en büyük hayalimdi. Ne mutlu ki o hayali geç de olsa gerçekleştirebildim. Bir vakıf kurmak bence dünyanın en değerli işlerinden biri. ‘Selda Bağcan Vakfı’ çok büyük işler yapacak. Yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin, öğrencilerin, hastaların, engellilerin, aklınıza gelen herkesin yanında olacağız. Çok güzel bir tanıtım toplantısı da yapacağız. Büyük emek harcadık, şimdi tek dileğim herkesin yanımızda olması.”
-Bu vakıf halka bir teşekkür mü, bir vasiyet mi?
“Bu bence topluma bırakabileceğim en büyük miraslardan biri. Eskiden sesim ve eserlerim kalacaktı sadece ama şimdi bu vakıf da var. Herkese elimizi uzatacağız. Artık insanlardan bağış bekliyoruz. Bize herkes destek olmalı. Benim paramla şimdiye kadar geldik. 10 tane öğrenciye burs veriyoruz. İki görme engelli yavrumuz var onlara ömür boyu yardım edeceğim. SMA’lı çocuklar, sokak hayvanları, ihtiyaç sahibi öğrenciler…Bu vakıf ses veremeyenlerin sesi olacak. Hayallerim çok büyük ve bu bağışlarla
olabilecek bir şey.”
-Mal varlığınızı bağışladınız sanırım. Bu zor bir karar değil mi?
“Hiç zor olmadı. Zaten öyle çok zengin, milyoner bir kadın değilim. Bakmayın çok popüler olduğuma, eserlerimin milyonlar tarafından dinlendiğinde, ben çok büyük paralar kazanan o sanatçılardan hiç olamadım ve çok yokluk gördüm. Bir evim vardı onu zaten bağışladım. Ayrıca paramın büyük kısmını da vakıf hesabına yatırdım. Şimdi onunla dönüyoruz zaten. Ayrıca vasiyet ettim, bir avukata da hazırlatacağım; ben öldükten sonra tüm mal varlığım bu vakfa kalacak, yani evet bağışlayacağım.”
-Peki ailenizden, yakınlarınızdan, küsen kırılan olmayacak mı bu duruma?
“Gönül koymaz kimse bana. Hepsi kendini çok iyi yetiştirmiş, bir yerlere gelmiş insanlar. Bilakis bu kararımla gurur duyarlar. İhtiyaçları olmayan insanlar onlar da memnun olurlar.”
-Genelde sanatçılar öldükten sonra miras kavgaları başlar ailede. Ferdi Tayfur ve daha birçok sanatçıda gördük bunu?
“Evet birçok şey yaşanıyor ama benim gönlüm rahat. Biz de olmaz öyle kavgalar. Ferdi Bey gibi ne ada’m ne de büyük mal varlığım da yok zaten, kavga çıkarabilecek kadar. Ayrıca benden sonra vakfın başına yeğenim Serenad Bağcan geçecek. O da vakfın yönetim kurulunda. Muhtemelen ben öldükten sonra o götürecek vakıfı.
-Bir sanatçının sesi kadar yüreği de büyük olmalı mı sizce? Bu vakıf biraz da yüreğinizin sesi mi?
“Bir yerden sonra galiba sahneler, ün, şan, şöhret, para da bir anlam ifade etmiyor. İnsan gönlünü doyuracak o manevi huzuru arıyor. Ben de o huzuru bu vakıfla bulacağım Birilerinin yaralarına merhem olup, ihtiyaç sahiplerine koşarak. Ayrıca bence asgari ücretin uzun süre 17 bin lira olduğu bir ülkede bizim ücretlerimiz çok yüksek. Sanatçıların çoğunun kaşesi 1 milyondan başlıyor. Şarkıcı, oyuncu, sanatçı, artist her neyse gerçekten güzel kazanıyorlar, kazanıyoruz. Olması gereken de bu. Ama vatandaşın halini görünce arada uçurum kadar fark var. Ama benin üzüldüğüm kimse parmağını hiçbir konuda kıpırdatmıyor. Hayret ediyorum.”
-Sanatçılardan mı bahsediyorsunuz?
“Evet yani çok iyi kazananlar, milyonluk serveti olanlar var. Yardımsever meslektaşlarımı tenzih ederek söylüyorum. Çünkü bazıları göze sokmadan, reklam malzemesi yapmadan gizli yapıyor yardımlarını. Onlara sözüm yok. Ama sadece hep bana rab bana olanlara çok kızıyorum. Hayat kısa, hepimiz çekip gideceğiz. Ama en azından bir çocuk sevindirsek, bir hasta iyileştirsek, bir öğrenci okutabilsek. Herkes bir yerden tutsa çoğalır gider iyilikler. Düşün bırakılan miraslara, 100 milyon dolar rakamlardan bahsediliyor. Benim 1 milyonum bile yok.”
-Buna inanamam, onca konser, sahne, turneler…. Gerçekten mi?
“Vallahi evimi geldin gördün, lüksten çok uzak. Çok sade mütevazı yaşayan biriyim. Ayrıca benim hiçbir zaman öyle bir servetim olmadığı gibi uzun yıllar da çok yokluk çektik biz. Hapiste olduğum ve yasaklı oldum yıllarda görmediğim acı kalmadı. Yani o yüzden açlığın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Aç kaldık resmen. Kimse gökten zembille inmedi. O sanatçıların hiç mi aç kaldığı zamanlar olmadı? Hepsi orta hali, yoksul ailelerin çocukları. Paraya kavuşunca neden unuttular her şeyi? Tamam vakıf kurmasınlar, yorucu bir iş ama harekete geçsinler. Herkes elini vicdanına koysun, vakıflara destek olsun en azından.”
-Bülent Ersoy’a geçtiğimiz günlerde mal varlığını sordu gazeteciler, o kadar çoktu ki hatırlayamadı bile…
“Allah daha da çok versin. Ama unutkanlık kötü bir şey. Benim de en büyük korkum demanstır. Evlerden ırak. Vallahi kimsenin servetiyle ilgilenmiyorum ama sanatçı dostlarıma buradan sesleniyorum, hepsinin vakfımıza desteğini bekliyorum. Çorbada onların da tuzu olsun. Ben bir lokmacık servetimle bu vakıf işine kalkıştım ve çok mutluyum vicdanım rahat.”
-Aileniz de mi yoksuldu?
“Benim ailem memurdu. Babam Veteriner hekim, annem öğretmen. Orta halli bir memur ailesi işte. Ama sanatçı olduktan sonra çok aç kaldığım günler oldu. O da neden? Çünkü çok çektim. Konser izinleri verilmedi. 7 sene yurt dışına çıkış yasağı kondu. 80 ile 87 arası… Ve dolayısıyla hiç para kazanamadım. Türkiye’de de konserlerime izin verilmedi. ’Bu komünist karıyı başımıza bela etmeyelim’ diye. Ama her şeye rağmen yıkılmadım ve çok temiz bir isim bıraktım kendime, dürüst kaldım. Eğilmedim, bükülmedim. Hayata karşı hiç taviz vermedim. Yokluksa, yokluk, açlıkça açlık.”
-Sansürle, yasaklarla mücadele ettiğiniz o yıllarda hiç vazgeçmeyi düşündünüz mü?
“Hiç düşünmedim. 79 yılında Cem Karaca ile Yurt dışında konserle yaptık. Ülkemi terk etmek aklımın ucundan geçmedi. 12 Eylül’den 6 ay evvel ben ülkeye girdim. Darbenin geleceğini bile bile. Gelmeyebilirdim de. Türkiye’ye geldiğim halde yurda dönüş çağırış bile aldım. Ama katiyen yılmadım. Çünkü ülkemi çok sevdim hep.”
-1970’lerdeki Selda ile bugünkü Selda karşılaşsa, sona ilk tavsiyeniz ne olurdu?
“ ‘Korkma, yürü! Aynen devam et ve hiç vazgeçme’ derdim. Başıma gelmedik kalmadı ama yine de çok sevdim ülkemi. Benim tek suçum müzikle muhalefet etmekti, protest müzikle.”
-Bu dönem meşhur olsaydınız yine bu kadar ünlü olabilir miydiniz sizce?
“Çok daha kolay olurdu işim. Şimdikilerin işi çok daha kolay. Bir kez YouTube gibi bir güç var ellerin. Er meydanı orası. Herkesin kendi televizyonu var. Teknoloji çok ileride. Ben 1971’de ilk plağımı yapmak için tam 1 yıl uğraştım.”
-Kadın sanatçılar abiyeler, kostümlerle çıkarken sizi bazen provalarda başörtü ile görüyorum. Çok da sempatik geliyor. Bilinçli bir fotoğraf karesi mi o?
“Tam bir Anadolu kadını gibi değil mi? Yok bilinçli değil ama ekibe sempatik geliyor ve paylaşabiliyorlar. Şimdi provalar öncesi saçlarımı bigudi ile sarıyoruz. O provalarda da müzisyenlerimin kafamdaki o bugidilerle beni görmesini istemiyorum. Saygıdan yani. Sonra saç kuruduğu zaman açıyorum. Bu arada bu sene konserler müthiş geçiyor. 9’ncu konser bu. Bak o konserlere de asla korumalarla falan çıkmıyorum. Benim hiçbir zaman korumaya ihtiyacım olmadı. Halk beni korur zaten.”
-Sahnelere son dönemde seyirci bir şeyler fırlatıyor, su şişeleri çakmak. Sizin de başınıza geldi mi?
“Telefon fırlatılmış ama ben fark edemedim. Zaten hemen alandan uzaklaştırılmış o kişi. Fark etsem zaten küfür ederdim.”
-Küfür ve siz hiç konduramadım!
“Yok yok ederim. Canımı sıktıklarında ederim ve deşarj olurum. Eskiden çok içe kapanıktım. Boynu bükük değilim eskisi gibi.”
-“Artık bırakma zamanı” diyeceğiniz o gün yakın mı?
“Daha gencim yahu 77 yaş ne ki? Yok yahu bırakmayı düşünmüyorum (Gülüyor) önce Ajda (Pekkan) bıraksın. O bırakmazsa ben de bırakmam. (Gülüyor) Ajda 60 senedir sahnelerde ve şahane bir kadın. Bana göre Türkiye’nin bir numarası o. Çok seviyorum onu. Aynı kulvarda olmasak da ben de iki numarayım. Ajda bir ben iki numarayız.”
-Ajda Hanım’dan ilham almıyor musunuz estetik konusunda da?
“Asla. Ona çok yakışıyor ama ben yaptırmam. Çünkü nasıl yaşlandığını görmek istiyorum. 70 yaşında 40 yaşında gibi durmak istemem. O çizgilerin hepsinin bir anlamı var. Her biri bir acıyı mücadeleyi anlatıyor. Zaten genetik olarak da çok buruşmadım. Orayı gerdir burayı gerdir yaşlılığımı nasıl göreceğim? 20 sene TRT yasağım vardı. 3 kere hapse girdim 9 ayrı mahkemede yargılandım. 10 sene boyunca. Bunlar çok yıpratıcı oldu. Ben şimdi bu üzüntülerin çizgilerini yüzüme nasıl yansıdığını görmeliyim.”
-‘Erkek gibi kadın’ diyorlar sizin için. Hoşunuza gidiyor mu?
“Hiç sevmiyorum o lafı. Kadın gibi kadın lafı daha güzel. Ben kadınların çok daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Ayrıca şarkıcılıkta bile kadın olmak çok daha büyük avantajdır. Bir defa sesiniz çok daha güzel ve dokunaklı. Şimdi benim sesim bir erkeğinkinden daha dokunaklı ve parlak.”
-Kendinizi güzel buluyor musunuz?
“Tabii ki. Aynalarla çok barışığım. Ben kendimi hep güzel buldum ama herkes de çirkin buldu. Ama insan kendini güzel bulmazsa çatlar. Çok cana yakın ve sempatiğimdir.”
Röportaj: Alev Gürsoy Cimin