İnsan zihni, unutmayı bir savunma mekanizması olarak kullanır; bazı anılar silinir, bazı sesler yavaşça uzaklaşır, bazı yüzler bulanıklaşır. Fakat koku… Koku hiçbir yere gitmez. Bir sabah, sokakta yürürken burnunuza eski bir parfümün kokusu çarptığında, yıllardır unuttuğunuzu sandığınız bir yüz, bir bakış, bir ayrılık ya da bir çocukluk anısı hücum eder zihninize. O koku, size sadece birini ya da bir yeri değil, aynı zamanda oradayken kim olduğunuzu da hatırlatır. Çünkü biz sadece “olayları” değil, o olaylar sırasında nasıl biri olduğumuzu da hatırlarız. “Hatırlamak her zaman bilinçli değildir.” Görsel hafıza size “ne” olduğunu gösterir, işitsel hafıza “nasıl” olduğunu fısıldar, ama koku hafızası sizi doğrudan “o anın içine” ışınlar. Travma terapilerinde sıkça rastlanır: bir danışan her şeyi unutmuş gibi görünürken, yalnızca hastane antiseptiği kokusu bile onu çocukluğundaki acı bir operasyona geri döndürebilir. Bir insanı tamamen unutmanın en somut işareti, onun sesini unutmaktır. Bu cümleyi ilk duyduğumda derin bir sessizlik çökmüştü içime. Çünkü ses, iletişimin taşıyıcısıdır; yokluğu, bir bağın son bulduğunun işaretidir. Ama koku, bir bağ kopsa dahi zihinde kalır. Çocuklukta annesinin kucağında duyduğu lavanta sabununun kokusu, elli yıl sonra bile gözleri yaşartabilir. “Unuttuğunuzu sandığınız şey, belki de burnunuzun ucundadır.” Unuttum sandıklarınızın arasında, burnunuza çarpacak bir koku sizi bekliyor olabilir. Bazen farkında olmadan öğreniriz. Göz ucuyla gördüğümüz bir bakış, arka planda çalan bir müzik eşliğinde yaşadığımız bir deneyim… Beyin bunları doğrudan kodlar. Sonra bir gün aynı müzik çalar ve nedensiz bir huzursuzluk yaşarız. Çünkü hafıza geri çağırır; ama bu çağrı her zaman kelimelerle gelmez. Bazen bir koku sadece bir koku değildir. Bir tat yalnızca damakta kalan bir iz değildir. İçimize çektiğimiz bir hava… hepsi bizi bir yere, bir ana, bir kişiye taşır. Bu hatırlamalar sizi yoruyorsa, içinizde hâlâ konuşmak isteyen bir yan olduğunu gösterir. Çünkü bastırılan şey yok olmaz; sadece başka yollarla kendini duyurmaya devam eder. Hisler, hatırlanmak ister. Anılar kadar, o anki siz de. Ve bazen, bu fark ediş bile yeterlidir: İç dünyanıza yöneldiğinizde, duyuların açtığı o sessiz alan iyileşmenin başladığı yerdir.
Uzman Klinik Psikolog Nur Ela Aşar